Uyuşturucu Ticareti Tutukluluğa İtiraz Dilekçesi

Uyuşturucu Ticareti Tutukluluğa İtiraz Dilekçesi

Uyuşturucu ticareti suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 188. maddesinde düzenlenmiştir. Kişisel kullanım için uyuşturucu madde bulundurma suçu ise TCK 191’de düzenlenir. Ne var ki, uygulamada çoğu zaman TCK 191 kapsamına girmesi gereken fiillerin TCK 188 kapsamında değerlendirildiğini ve iddianamenin uyuşturucu ticaretinden düzenlendiğini görmekteyiz.

Bu yazımızda uyuşturucu ticareti tutukluluğa itiraz dilekçesi örneği paylaşacağız. Meslektaşlarımıza ve ilgililere yararlı olmasını dileriz. Aşağıda yer vereceğimiz uyuşturucu ticareti tutukluluğa itiraz dilekçesi esasen TCK 191 kapsamında değerlendirilmesi gereken bir fiilin TCK 188 kapsamında değerlendirilmesi ile meydana gelmiştir. Söz konusu uyuşturucu ticareti tutukluluğa itiraz dilekçesi örneğini kendi olayınız üzerinde özelleştirerek kullanmayı unutmayınız.

istanbul ceza avukatı

Uyuşturucu Ticareti Tutukluluğa İtiraz Dilekçesi Örneği

İSTANBUL ANADOLU 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

DOSYA NO : 2022/X

SANIK : Mehmet Halil KALAYCI

MÜDAFİ : Av. Burakhan ÇALIŞKAN

SUÇ : Ticaret Maksadı İle Uyuşturucu Madde Bulundurmak Suçu

SUÇ TARİHİ : 11.02.2022 – uyuşturucu ticareti tutukluluğa itiraz dilekçesi

KONU : … Ağır Ceza Mahkemesinin …. tarihli ara kararı ile müvekkilim şüpheli sanık Mehmet Halil KALAYCI’nın tutukluluğunun devamına ilişkin karara karşı itirazlarımız hakkındadır. – uyuşturucu ticareti tutukluluğa itiraz dilekçesi

Tutukluluğun devamına ilişkin verilen karara karşı itirazlarımız aşağıdaki gibidir

1- Müvekkil M.H.K. 11.02.2022 tarihinden bu yana Türk Ceza Kanunu’nun 188. maddesinde yer alan ‘Ticari maksatla uyuşturucu madde bulundurmak’ suçundan dolayı haksız ve hukuksuz şekilde tutukludur.

2- İsnad konusu olan suçla ilgili olarak yargılama süresince dosyaya sunduğumuz bütün dilekçelerimiz doğrultusunda, suçun nitelendirilmesi ve vasıflandırılması ile ilgili olarak delillerin takdir edilmesi ve değerlendirilmesi şüphesiz yargılamayı yapan sayın mahkemeye ait ise de; 

Dosyanın gelmiş olduğu nokta ve geçirilen aşamalar itibariyle, aşağıda sunacağımız kısa iddia ve savunmalar çerçevesinde; müvekkilimin tutukluluk durumunun devam etmemesi gerekmektedir. Aksi halde müvekkilimin tutukluluğu bir koruma tedbirinden ziyade, infaza dönüşecektir.

a-) Müvekkilin evinden silah seslerinin geldiği ihbarıyla müvekkilimin evine gelen görevli emniyet görevlilerinin, müvekkilin evinden gelen ve yoğun olduğu iddia edilen esrar kokusu üzerine, kendisine bu durumun açıklattırılması ve evinde arama yapılacağının bildirilmesi ve arama kararı olduğu ifade edilmesi sonucunda, müvekkilim herhangi bir zorluk çıkarmamış, suç konusu malzemeleri gizleme veya saklama yolunu tercih etmemiş, samimiyetiyle olayı anlatmış ve tüm aşamalar boyunca uzun süreden beri esrar kullanıcısı olduğunu ifade etmiş, bu savunmalarının aksini kanıtlayan hiçbir delil elde edilememiştir. – uyuşturucu ticareti tutukluluğa itiraz dilekçesi

b-) Daha önceki savunmalarımızda da ifade ettiğimiz üzere; müvekkil hakkında TCK’nun 188/3. fıkra hükümlerine göre cezalandırılması yolunda kamu davası açılmış ise de; 

Dosya içinde bulunan yargılama sürecini yansıtan tüm tutanaklar, elde edilen maddi deliller çerçevesinde müvekkilimizin bu madde içeriğine göre, yeni TCK da belirlenen suçun yasal unsurlarından sayılan; satmak, satışa arz etmek (sunmak), başkalarına verme, nakletmek, depolamak, satın almak, kabul etmek, bulundurmak öğelerini taşımamaktadır. 

c-) Bu itibarla; söz konusu yasada belirlenen suçun, yasal unsurlarının hiçbir şekilde oluşmadığını düşünmekteyiz.

Müvekkilin eylemi tamamıyla “kullanmak ve içmek amacıyla esrar maddesini bulundurmak” suçunu oluşturmaktadır.

d-) Bilindiği üzere, ticaret suçunun meydana gelmesi için bulundurma keyfiyeti kazanç amacı ile olmalıdır. Mevcut dosya kapsamı ve tüm delillerin muhteviyatı birlikte değerlendirildiği takdirde; müvekkilimin kastının kazanç sağlamak olmadığı açıktır. Müvekkilin sosyo-ekonomik seviyesi malumdur ve kazancını uyuşturucu ticareti ile kazanmamaktadır. Müvekkilin evinde yapılan aramada ele geçirilen esrar maddesi Yüksek Yargıtay’ın yerleşmiş ve kökleşmiş içtihatların ışığı altında esrar içmek amacıyla bulundurma suçunu oluşturan eylemin ölçüleri içinde kalmıştır.

e-) Müvekkil esrar içicisi olması nedeniyle temininde güçlük çekeceği inancı ile uzun vade de kişisel ihtiyacını karşılamak için satın almıştır. – uyuşturucu ticareti tutukluluğa itiraz dilekçesi

f-) Bu düşüncelerin ışığı altında, müvekkilimin eyleminin iddianamedeki sevk maddesini oluşturan yeni TCK’nun 188/3 fıkra hükmündeki suçun unsurlarını taşımadığından, yine, kazanç amacı konusunda esrar bulundurduğuna ilişkin cezalandırılmasına yeterli, maddi, kesin ve inandırıcı, şüpheden uzak bir kanıtta bulunmadığından müvekkil şüpheli sanığın eyleminin “kullanmak maksadıyla uyuşturucu madde bulundurmak” suçunu oluşturacağını düşünmekteyiz.

g-) Her ne kadar müvekkilin evinde sıradan her insanın evinde bulunan basit bir elek bulunmuş ise de; bunun herhangi ayırıcı özelliği olmayan bir elek olduğu, duruşma sırasında anlaşıldığı gibi aynı şekilde, müvekkilin evinde bulunan terazinin de kendisinin tarım işiyle ilgilenmesi ve belirli dönemlerde bahçesinde tohumlama yapıyor oluşu, yetiştirdiği ürünleri de kent pazarında satışa sunması nedeniyle bulundurduğu, savunmanın aksini kanıtlamayan delillerle de anlaşılmıştır.

h-) Aynı şekilde ele geçirilen esrar maddesi özel bir ayrıştırma gerektirmeyecek türden bir maddedir. – uyuşturucu ticareti tutukluluğa itiraz dilekçesi

Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 16.07.1965 gün ve 2560-2860 sayılı içtihadında da belirtildiği üzere “… esrarın iptidai maddesi olduğu Adli Tıp raporundan anlaşılmasına ve imali mevzubahis olmayan esrarın, iptidai madde şeklinde de kullanılmakta olup,” şeklindeki görüşünden yola çıkarsak, müvekkilde ele geçirilen esrar maddesi, hint kenevirinin elenip ayrılmasından ibaret basit bir işlemdir. Dolayısıyla hiçbir şekilde imal sayılamaz. 

3- Müvekkil suçun resmi makamlarca haber alınmasından sonra, fiilinin ortaya çıkması üzerine açık ve net şekilde etkin pişmanlık göstermiş, bu yolda çabasını kanıtlamış, her hangi bir şekilde delilleri gizleme, karartma yoluna gitmemiş, aksine, gelen emniyet birimlerine her şekilde yardımcı olmuştur. Bu itibarla; hakkında yeni TCK’nun 191/3. fıkra hükmünün de uygulanabilmesi mevzuatın ve hukukun gereğidir.

4- Aynı zamanda müvekkilim söz konusu tutukluluk olmasaydı, suç tarihinden bir hafta kadar sonra bel bölgesinden ameliyat olacaktı. Müvekkilimin söz konusu rahatsızlığı ile ilgili muayene ve tedavi evrakları dosyaya sunuludur. Müvekkilim tutuklu kaldığı süre boyunca söz konusu bel ağrısı ve rahatsızlığı ilerleme göstermektedir. Bu itibarla; Müvekkilin acilen ameliyat olması gerektiği ve bu hususunda hayati önemi haiz olduğunu Mahkemenizin takdirine sunuyoruz.

5- Kaldı ki; Adli Tıp Kurumundan raporun müvekkil lehine gelmesi olası olup, bu ihtimalde suç vasıf ve mahiyetinin de değişebileceği de mümkündür.

Müvekkilimiz şüpheli sanık M.H.K.’nin daha önceki celselerde “suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumuna göre tutuk halinin devamına” karar verildiği, daha sonraki celse tarihi olan x tarihinde iddia makamının tahliye istemini içeren görüşü ile, yargıçlar heyetinden bu kez oy çokluğu ile ve yine aynı gerekçe ile x arihinde tutukluluğun devamına karar verilmiş olup, duruşması x tarihine bırakılmıştır. 

6- Mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde: 

Kişinin tutuklulukta geçen sürenin mahkumiyet süresinden daha çok olmasına yol açan veya neredeyse infaz yerine geçecek şekilde yapılacak düzenleme ve uygulamaya son verilmiş, evrensel Ceza Muhakemesi kurallarından olan, “Adil Yargılanma” ilkesi gereğince eski uygulamaya son vermiştir.

Tutuklama ve kişi özgürlüğüne” ilişkin olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinde “herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır…belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz ….” ana ilkesine de yer vermiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Adil Yargılanma Hakkını düzenleyen 6. maddesinin 1. maddesi “Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasa ile kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından Davasının makul bir süre içerisinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.” demektedir. (Kaynak: Adil Yargılanma Hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin uygulanmasına ilişkin klavuz, Nuala Mole ve Catharine Harby, İnsan Hakları El Kitapları, No: 3)

Özgürlüğünden mahrum bırakılma konusunda AİHM, Engel ve diğerleri Hollanda’ya karşı davasında şu yorumda bulunmuştur. “ Hukukun üstünlüğüne inanan bir toplumda, özgürlükten mahrum bırakılmak ceza olarak uygulandığında ‘suç’ kapsamına aitken, istisnası cezanın tür, süre ve infaz açısından bu kapsama girmeye yeterli olmadığı durumlardır. Söz konusu durumun ciddiyeti taraf devletlerin gelenekleri ve kişinin fiziksel özgürlüğüne gösterilen saygıya sözleşme tarafından atfedilen önem bunu gerektirir” 

Aynı şekilde makul bir süre garantisinin anlamı konusunda da şu yorumda bulunmuştur. “ 6. madde herkese makul bir süre içinde duruşma garantisi verir. AİHM garantinin amacının ‘ mahkemedeki yargılamanın tüm taraflarını… çok uzun usul gecikmelerine’ karşı korumak olduğunu belirtmiştir. Garanti ayrıca ‘ adaletin etkinliğini ve inandırıcılığını zedeleyebilecek gecikmeler olmaksızın sağlanmasının öneminin altını çizer. ‘ Makul süre şartı, dolayısıyla, makul bir süre içinde ve adli bir karar yoluyla kişinin medeni hukuka ilişkin olarak ya da itham edildiği suç nedeniyle içinde bulunduğu güvensiz durumun giderilmesini teminat altına alır: bu ilgili kişinin menfaatine olduğu kadar yasal kesinlik için de gereklidir.” (Kaynak, kişinin özgürlük ve güvenlik hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinin uygulanmasına ilişkin klavuz, Manica Macovei, İnsan Hakları El Kitapları No: 5

Dosyanın geçirdiği süreç gözetildiğinde, müvekkilimizin “Tutukluluk durumu”, makul süreyi aşmış, nerede ise verilecek cezanın infazına dönüşmüştür. 

Bunun yanında, Kişi Özgürlüğünün Kısıtlanması Konusunda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinin, bireyin insan haklarının korunmasına ilişkin olarak şu konuya önemle temas etmektedir. 

Kişisel özgürlük, herkesin genel olarak faydalanması gereken temel koşuldur. Kişisel özgürlükten mahrumiyet, aile hayatı ve özel hayat hakkından, toplantı özgürlüğü, dernek kurma özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve serbest dolaşım özgürlüğü gibi pek çok diğer hak ve özgürlükten istifade edilmesini doğrudan ve olumsuz olarak etkileyebilecek bir şeydir. Ayrıca, her hangi bir özgürlükten mahrumiyet, söz konusu kişiyi son derece hassas bir konuma düşürerek ……muameleye maruz kalma riskiyle karşı karşıya bırakacaktır. Hakimler, özgürlük teminatının anlamlı olabilmesi için, herhangi bir özgürlük mahrumiyetinin istisnai, objektif gerekçesi olan ve mutlak surette gerekenden daha uzun süreli olmaması gerektiğini her zaman hatırda tutmalıdır.” 

Dosya içeriği tetkik edildiğinde, tüm ara kararlarında müvekkilimizin tutukluluğun devamına ilişkin olarak gerekçesiz bir şekilde “suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu” ibareleri kullanılmak suretiyle birbirini yineleyen sözcüklerle müvekkilimizin tutuk halinin devamına karar verilmiştir. 

Oysa AİHM, tutukluluk halinin makul süresi konusunda, soyut bir değerlendirme ile yetinilmemesi gerektiğine işaret etmektedir. 

Bu bağlamda AİHM söz konusu kararında da ifade edildiği gibi:

“… AİHM içtihatlarına göre, tutukluluk halinin makul süresi soyut bir değerlendirme ile ölçülmemektedir. Bir sanığın tutukluluk halinin makul süresi her davanın kendi gerekçesine göre değerlendirilmelidir.(26.Ocak 1993 tarihli W-İsviçre kararı) AİHM öncelikle bir tutuklama durumunda Adlî makamların tutukluluk süresinin öngörülen makul süreyi geçirmemekle sorumlu olduklarını belirtmektedir. Söz konusu kararların gerekçelerine ve ilgilinin başvurularında belirttiği olaylara dayanarak AİHM, AİHS’nin 5/3. maddesinin ihlal edilip edilmediğini tespit etmek zorundadır. (28 Ekim 1998 tarihli Assenov ve diğerleri- Bulgaristan kararı) 

… Buna karşın, mevcut dosyanın unsurlarına göre Mahkeme, Başvuranın tutukluluk halinin devamına karar verirken, çoğu kez aynı gerekçeleri (kanıtların durumu ve isnat edilen suçun niteliği göz önüne alındığında…) kullanmış ve her zaman aynı gerekçeyi belirtmek için bazen de gerekçe göstermemiştir. Yakalanın kişinin suç işlediğinden şüphelenilmesine yol açacak nedenlerden söz etmek, tutukluluk kurallarının olmazsa olmaz koşuludur. Ayrıca, söz konusu koşul da bir müddet sonra geçerliliğini de yitirmektedir. Bu durumda, AİHM’nin adli makamlar tarafından gösterilen diğer gerekçelerin, özgürlüğün sınırlanmasını meşru kılıp kılmadığını tespit etmesi gerekmektedir… yetkili makamların yargılama sırasında ‘ özel bir titizlik’ gösterip göstermediğini araştırmak zorundadır …” (26 Temmuz 2001 tarihli llıjkov- Bulgaristan kararı) 

Yukarıdaki açıklamaların ışığı altında, AİHM sözleşmesinin 5/3. maddesi ışığı altında demek gerekirse; tutukluluk süresinin makul süreyi aşmaması yargı organlarının görevleri içerisindedir. Tutuklama için gereken makul şüphe koşulu bulunsa dahi, belirli bir süre geçmiş ise artık tutukluluğun sona erdirilmesi gerekir. 

uyuşturucu ticareti tutukluluğa itiraz dilekçesi

7- Dosya tetkik edildiğinde; İddia konusu olan olaylara ilişkin olarak tüm deliller toplanmış, açık ve net bir şekilde mahkeme önünde tartışılmış, net bir şekilde ortaya koyulmuş, esasa etkin olacak hiçbir kanıt kalmamıştır. Bu itibarla; hangi neden ve hangi gerekçe müvekkilimizin tutukluluğuna gerekçe teşkil etmiştir? 

“ Soruşturma ya da yargılamanın, özel zorlukları, kapsamlı oluşu, olanaksızlıklar gibi nedenlerle, uzamaları mümkündür. Hakkında hükümlülük kararı verilinceye kadar suçsuz olduğu kabul edilen sanığın, uzun süre tutuklu kalması mağduriyetine neden olabilecektir. Oysa tutuklama bir önlemdir. Tutukluluğun önlem oluşu ise, tutukluluk durumunun belirli sürelerde sınırlandırılmasını gerektirir. İşte bu zorunluluk maddenin yasaya konulma amacını oluşturmuştur. Ayrıca tutuklamada geçen sürenin makul olması AİHS. nin 5. maddesinde öngörülen temel bir ilkedir. AİHM’nin kararlarına göre. Tutukluluğun makul süreyi aşması, tazminat ödenmesini gerektirmektedir. Maddenin 1. fıkrasına göre, şüpheli veya sanığa yüklenen suçunun ağır ceza mahkemesinin görevine girmiyor ise, en çok 6 ay tutuklu bırakılabilir. Sürenin sonunda ya salıverilme ya da uzatma kararından birisinin verilmesi gerekir. Bu sürenin yetmediği ve tutukluluğun sürdürülmesinin zorunlu bulunduğu hallerde, bir defaya özgü olmak üzere, dört ayı geçmemek koşuluyla uzatılması mümkündür. Ancak uzatma kararını veren yargıç veya mahkemenin, gerekçe göstermesi şarttır. Gerekçede uzatma nedenlerine yer verilmesi gerekir. Böylece şüpheli veya sanığın, en çok 10 ay tutuklu bırakılması mümkün olacaktır.” (Son değişikliklerle gözden geçirilmiş, uygulamalı ve yorumlu Ceza Muhakemesi Kanunu, Osman Yaşar, Yargıtay Üyesi, Haziran 2005) 

8- Yukarıda açıklamaya çalıştığımız AİHM ‘nin içtihatları, CMK’nın kişi özgürlüğüne ve tutukluluğa ilişkin getirmiş olduğu yeni düzenlemeleri dikkate alındığında, geçmiş celselerde yapmış olduğumuz tahliye istemi ve itiraz dilekçelerimiz içeriğini aynen tekrar etmekle beraber, şu hususları önemle yineliyoruz. tutuklu yargılama istisnai, tutuksuz yargılanma ise, bir kural haline dönüşmüştür. 

9- Açıkladığımız nedenlerle, x tarihinde yürürlüğe giren TCK ve CMK’nun bireyi öne çıkar özgürlükçü anlayışı çerçevesinde, her iki yasanın ruhundan yola çıkarak, yargılamanın gelmiş olduğu aşamada gözetilerek, tüm delillerin toplanmış olduğu inancını taşımaktayız

10- Müvekkilimin, Sayın Mahkemenizin bir önceki celseler itibarı ile tutuk halinin devamına ilişkin taktir ölçülerine şüphesiz saygılıyız. Bunun yanında takdirin; hukuka, dosyada mevcut delillere, adalet kaidelerine uygun olmasının gözetilmesi gerçeği de Sayın Mahkemenizin elbette malumudur.

Uyuşturucu Ticareti Tutukluluğa İtiraz Dilekçesi

11- Dosyamızın geçirmiş olduğu tüm yargılama süreci çerçevesinde elde edilen tüm deliller değerlendirildiğinde; müvekkilimizin bu aşamadan sonra, olayın aydınlandığı ve delillerinde güvence altına alındığı anlaşıldığından, müvekkilimiz şüpheli sanık M.H.K.’nin, delilleri karartma, delilleri yönlendirme tehlikesinden bahsedilemeyeceği açıktır.

Bunun yanında; tutukluluğa veya tutuk halinin devamına karar verme konusunda; kişinin kaçmak, saklanmak, delilleri gizlemek, değiştirmek ya da tanıklara baskı yapma girişiminde bulunup bulunmayacağına bakılması gerekir. Diğer yandan, işlenen suçun önemi ile verilecek tutuklama konusundaki karar, kişinin özgürlüğünden yoksun kaldığı tutukluluk süresi ile birlikte değerlendirilip denge kurulması gerekir.

Tutukluluğun veya tutukluluk halinin devamına dair verilen kararlarda; orantılılık ilkesine uygun bulunmasının gözetilmesi gerekir.

Mahkemenizce bilindiği ve takdir edileceği üzere; araçla amaç, yöntem ve hedef arasında bir orantı bulunması gerekir. Soruşturma konusu fiilin önemi veya uygulanabilecek ceza veya güvenlik tedbiri dikkate alındığında, tutuklama kararı veya tutukluluk halinin devamına karar verilmesi sonucunda haksızlığa sebep olacaksa veya tutukluluk yerine başka tedbirlerle, yeni CMK’nun kabul ettiği tedbirler bağlamında, örneğin adli kontrol yolu ile yargılamanın amacına ulaşılabilecekse, tutuklama kararı veya tutuk halinin devamına dair karar verilmemelidir. Bu nedenledir ki yeni CMK’nun 100. maddesindeişin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halindetutuklama kararı verilemez hükmü konulmuştur.

12- Yargılama süreci boyunca elde edilen deliller, müvekkilimizin aksi kanıtlanmayan savunması ve bunu desteleyen diğer deliller bağlamında, suçun vasıf ve mahiyetinin büyük bir olasılıkla değişebileceğini düşünmekteyiz.

13- Anayasamız ve iç hukukta yapılan yeni düzenlemeler düşünüldüğünde; başta Anayasanın 19. maddesinde “herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir” denilmek sureti ile ana ilke getirmiştir. Bununla birlikte istisnai olarak 4 fıkrasında “suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadı ile veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararı ile tutuklanabilir. Hakim kararları olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir, bunun şartlarını kanun gösterir” hükmü yer almaktadır. Anayasamıza göre tutuklamanın amacı, suçluluğu konusunda kuvvetli belirti bulunan kişilerin

1) Kaçmalarını,

2) Delilerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek,

3) Veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde bu zorunluluktan bahsettiği açıktır.

Sonuç olarak; 

a-) Yukarıda açıklamaya çalıştığımız tezler bağlamında, bir önceki celselerde yapmış olduğumuz tahliye istemine ilişkin dilekçemiz içeriğini aynen tekrar etmekle beraber, şu hususları da tekrar yineliyoruz. Tutuklu yargılama istisnai, tutuksuz yargılanma ise, bir kural haline dönüşmüştür. – uyuşturucu ticareti tutukluluğa itiraz dilekçesi

b-) Açıkladığımız gerekçelerle,

Müvekkilim M.H.K.’nin,

1-İçerde kaldığı süre,

2-Sabit ikametgah sahibi oluşu

3-Delilleri karartma ihtimalinin bulunmayışı,

4-Kaçma ihtimalinin bulunmayışı,

5-Delillerin tamamının toplanmış oluşu, 

6-Tutukluluğun bir tedbir oluşu ve bu koşullarında tamamen ortadan kalkmış bulunuşu,

7-CMK’nun 100 ve devamı maddelerindeki hususlarda gözetilmek suretiyle,

SONUÇ VE İSTEM: 

Müvekkilim sanık M.H.K.’nin; Ağır Ceza Mahkemesinin oy çokluğu ile verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararının kaldırılarak müvekkilin adli kontrol şartıyla veya koşulsuz olarak tahliyesine karar verilmesini dilerim. – uyuşturucu ticareti tutukluluğa itiraz dilekçesi

Saygılarımla… 

Sanık Müdafii

Av. Burakhan ÇALIŞKAN

İletişime Geçebilirsiniz

Ziyaretçi Yorumları (1)
  1. Zehra dedi ki:

    uyuşturucu ticareti tutukluluğa itiraz dilekçesi paylaşır mısınız

Whatsapp
Burakhan Çalışkan
Burakhan Çalışkan
Merhaba.
Size nasıl yardımcı olabiliriz?